Et Yememek Mümkün mü?
Dr.Garth Davis bitkisel beslenme konusunu ele aldığı çok satan “Proteinaholic” kitabında, protein düşkünlerini “proteinkolik” şeklinde tanımlıyor. Yani “alkolik” ya da “işkolik” gibi bir şeye aşırı düşkün anlamına gelen “kolik” ekini ekleyerek tanımlama yapıyor. Gerçekten de öyle… Ben yakınlarımdan, arkadaşlarımdan çok duydum: Et yemeden yapamam; et yememektense yaşamamayı tercih ederim gibi söylemleri…
Beslenme Konusundaki Deneyimim
Ben de onlar gibi “proteinkolik” olarak büyüdüm. Yatılı öğrencilik yıllarımda et ve süt ürünleri ana protein kaynağı olarak masada hep baş köşeyi işgal etti. Bazen et yerine yeşil mercimek yemeği çıktığında burun kıvırarak yemekhanenin kapısından dönen arkadaşlar çok olurdu. O yıllarda okul idarelerince modaya uygun olarak hayvansal ürünlerinden gelen protein en değerli besin öğesi olarak görülür, diğerleri olmasa da olur veya tamamlayıcı besinler veya tatlar mertebesine indirgenirdi. Günümüzde de öyle değil mi?...
Kısa bir zaman öncesine kadar bir arkadaşımın vegan olduğunu öğrensem kinayeli ve kendimden emin bir şekilde “Proteini nereden alıyorsun?” diye sorar ve ardından “Protein çok önemli, en etkili kaynağı da hayvansal gıdalar; yeteri seviyede almaz isek hastalanırız” şeklinde müstehzi bir edayla yorumumu yapıştırırdım. Bu konuda sadece ben değil toplumun neredeyse tamamının böyle düşündüğünü görebiliyordum.
Beslenme Konusunda Toplum Yanlış İnançlara Sahip
Beslenme konusunda genel inanışlar değişmeden devam ediyor. Londra merkezli gıda piyasaları araştırmalarıyla ünlü Mintel şirketi bir araştırmasında; her üç tüketiciden ikisinin yüksek proteinli yiyeceklerin kilo vermek için en iyisi olduğuna inandıklarını ortaya çıkardı.
Bitkisel Beslenmeyi Keşfim
Ben öyle olmadığını dört yıl önce fark ettim. Ebeveynlerim tansiyon ve şeker hastalığından mustaripti. Bu hastalıkların bir gün gelip beni de bulma olasılığının yüksek olduğunu farkındaydım; bu nedenle beslenmeme dikkat ediyor, ideal kilomu korumaya çalışıyor ve düzenli spor yapıyordum.
Bütün bunlara rağmen 42 yaşımda yüksek tansiyon teşhisine mazhar oldum! Mücadeleyi bırakmadım… Beslenmeme daha fazla dikkat etmem gerektiğine karar vererek sigarayı bıraktım; daha düzenli ve sık spor yaparak ve karbonhidratlı gıdalardan uzak durarak bu musibetle daha etkili bir şekilde mücadele etmeye çalıştım ya da ben öyle olduğunu sanıyordum. Ama her geçen yıl tansiyon ilaçlarımın miktarı arttı ve üstelik başka rahatsızlıklar da ortaya çıkmaya başladı.
2019’un haziran ayına geldiğimde yüksek tansiyon ilaçlarımın sayısı üçe çıkmış, tiroit rahatsızlığım başlamış, eklem ağrılarım baş göstermiş, bir hayli kilo almış ve enerjim fark edilir derecede azalmıştı.
Doktorlara “Bu yüksek tansiyon ile nasıl baş edebilirim?” diye çaresizlik içinde sorduğumda, aldığım cevap sadece “tuzdan uzak dur ve ilaçlarını düzenli kullan” oluyordu. Çok yaş almış değildim ve kronik hastalıkların yaşam kalitemi etkilemesini istemiyordum. Yüksek tansiyonun vücutta yaptığı tahribatı ve bunun sonucunda her an bir kalp krizi veya beyin kanaması geçirebileceğimi düşünüyordum. Kan yağlarım da olması gerekenin üzerindeydi.
O günlerde internette yüksek tansiyon ile ilgili araştırma yaparken ABD eski Başkanı Bill Clinton’ın bir televizyon kanalında verdiği mülakata rastladım. Sunucunun “nasıl kilo verdiniz ve nasıl bir diyet uyguluyorsunuz” sorusuna, dört damarına 2006 yılında dört stent takılmış eski başkanın verdiği cevap benim için sıra dışı ve inanılmazdı; 2010 yılından beri bitkisel diyet uyguluyordu, sadece haftada bir balık yiyerek diyet dışına çıkmış, bunun dışında danışman doktorların (Dr. Dean Ornish ve Caldwell Esselstyn) bütün tavsiyelerine uymuştu. Tedavisi süresince 12 kilo vermiş, damarlarında iyileşmeler başlamış, bütün metabolizması değişmiş ve sağlığı her geçen gün daha iyiye gitmişti. Yaptığı diyet incelen damarlarına tekrar stent takılmasını önlemişti. Konuşmasında diyetin ayrıntılarını veriyor ve doktorlarına karşı şükran dolu olduğu belli oluyordu.
Aynı televizyon kanalı ilerleyen günlerin birinde Clinton’ın doktorları ile de bir program yapmıştı. Programda doktorlar kalp damar hastalıklarının önlenebilir olduğunu, hatta tıkalı damarların açılabileceğini, bunun da bitkisel beslenme yani bakliyat, meyve ve sebze, tam tahıllı gıdalarla mümkün olduğunu açık bir lisanla anlatıyorlardı.
Program benim üzerimde dönüştürücü bir etki yaptı. Google arama motoruna “Plant Based Diet” yazarak konu ile alakalı bulabildiğim yazıları ve videoları izledim. Çok iyi belgeseller çekilmişti. Bu belgeselleri bulup izledim. Belgesellerde yer alan hastaların dönüşüm hikayeleri gerçekten ilham vericiydi. Dr.Ornish ve Esselstyn’in kitaplarını bulup okudum.
Türkiye’de konu üzerinde çalışmış çok insan yoktu. “Diyetinizde bitkisel besinleri artırın” ifadesinden başka bir şey bulmak mümkün değildi. Hatta aksine hayvansal proteinin vazgeçilmez olduğuna, sadece bu ürünlerin doğal ortamlarda yetişmiş olmasına dikkat etmemiz gerektiğini (yani bir çeşit Paleo Diyeti) söyleyen uzmanların sayısı bir hayli fazla idi. Bu çağda şayet köyde yaşamıyorsanız, doğal ürün aldığınızdan hatta yediğinizin gerçekten sığır eti olduğundan nasıl emin olabilirsiniz!
Bu uzmanların tek istinası benim için Dr. Murat Kınıkoğlu idi. “Vegan Beslenme” ve “Vegan Sağlık” başlıklı iki kitabını da alıp baştan sona defalarca okudum. Dr.Ornish ve Esselstyn’in söyledikleri ile uyumluydu. Murat Hoca “Bitkisel Beslenme” yerine “Yağsız Vegan Beslenme” tabirini kullanıyordu. O’ndan çok şey öğrendim.
Daha sonra Çin Çalışmasını ve Mavi Bölgeleri inceleyince bitkisel beslenme konusunda hiçbir şüphem kalmadı.
Zihnimi Yeni Duruma Göre Yapılandırdım
Şöyle düşündüğümü hatırlıyorum: Hastalıklarla beslenme arasındaki ilişki sanıldığından çok daha büyük; ancak istisnalar hariç doktorların çoğu bunun farkında değil. Doktorlar saygıyı her zaman ve koşulsuz hak ediyorlar; bizim için vazgeçilmezler. Ama maalesef çoğu beslenme konusunda hastalarını nasıl yönlendireceğinden habersiz.
Bunun yanında tedavi doktor ile hastanın ortak yürüttüğü bir süreç olursa ise yarıyor; birkaç dakikalık bir muayyenin ve kan tahlili sonuçlarının tetkik edilmesinin ardından size verilen ilaçların kullanılması sadece semptomları hafifletmeye veya geçici olarak gizlemeye yarıyor. Ez cümle iyileşmek ve daha sağlıklı bir yaşam için kendim çabalamalıyım. Bugün de bu bağlamda düşünüyorum.
Böylelikle bitkisel beslenme 2019 yılının temmuz ayında hayatıma girdi. Yabancı kaynakları araştırarak ilk edindiğim bilgilerin üzerine her geçen gün yenisini ekledim. Yağsız yemek tarifleri öğrendim. Kendimi bu alanda geliştirmeye çalıştım.
Şayet günlük aktiviteleriniz için yeterli kalori alıyorsanız bitkisel beslenirken protein eksikliği yaşama olasılığınız hiç yok. Aynı şekilde çeşitliliği önemsiyorsanız gıdalarınız ilaçlarınız olabilir.
Bitkisel beslenmenin yanında, düşünce kalıplarımızın da bize hizmet eder durumda olması önemlidir. Bunun için de en iyi çare felsefeye dalmak ve kendini tanımaktır.
Bitkisel Beslenmenin Hayatıma Yansımaları
Sonuçlar beslenmeye başladıktan üç ay sonra kendisini göstermeye başladı: daha az hastane ziyareti, ideal kiloya düşme, ilaçlarda belirgin azalma, zindelik seviyesinin yükselmesi, aktivite performansının artması…
Sonuçta dört yıldır tamamen bitkisel besleniyorum. Bu beslenme tarzı beni aynı zamanda vegan felsefe ile de tanıştırdı. Hayvanların çektiği acıların daha fazla farkına varmaya başladım. Hayvan yetiştiriciliğin çevreye verdiği zararları ve iklim değişikliğine etkilerini daha iyi görme ve değerlendirme fırsatını buldum. Hayvan hakları ve çevre konusunda daha duyarlı hale geldim. Kısaca son dört yılda sadece sağlık açısından değil, düşünsel alanda da bir dönüşüm yaşadım ve bunlar benim hayatıma yeni değerler kattı.
Bitkisel veya Vegan Beslenmeyi Benimseyen Birçok İnsan Var
Benim gibi birçok insan var: Serana Williams, Lewis Hamilton gibi sporcular; Beyoncé, Madonna gibi sanatçılar; Albert Einstein gibi bilim adamları; Lev Tolstoy gibi büyük yazarlar ve daha niceleri...
Ülkemizde de birçok ünlü vegan/vejetaryen var. Bunlardan birkaçı: Murathan Mungan, Nevşin Mengü, Zülfü Livaneli, Leman Sam, Pelin Batu...
Bunlardan biri de podcast yayıncısı ve dayanıklılık sporcusu Rich Roll. Onunda hikayesinini okumanızı öneririm.
Comments