top of page
yesil_yazilar_logo

En Çok Okunanlar

Özel ve Tamamlayıcı Sağlık Sigorta Sistemi ve Güven Tuzağı

Türkiye’de son yıllarda yaşananlar halk sağlığının değil, sermaye sevgisinin ağır bastığını bize gösteriyor.

Sağlık sisteminin önemli bir parçası olan sağlık sigortası, modern dünyada ve ülkemizde bir "güven ağı" olarak pazarlanır. 

Sistem şu şekilde işler: Önce kamu sağlık hizmetleri işlemez ve güvenilmez hale getirilir; sonra özel hastaneler heryerde çoğalmaya başlar ve onları desteklemek için özel ve tamamlayıcı sağlık sigorta sistemi devreye girer. Bu düzgün işleyen sosyal bir devlette yeri olmayan bir sistemdir.

Sigorta şirketleri, sizinle kurdukları ilişkiyi bir "risk yönetimi oyununa" dönüştürürse bu ağ bir anda üzerinize çökebilir.

Hastalık anında finansal yükü hafifleteceği vaat edilir. Ama öyle olmaz. Bu güvenin nasıl bir "tuzağa" dönüşebileceğini anlatacağım.

Tamamlayıcı sağlık sigortası
Özel ve tamamlayıcı sağlık sigortaları haberiniz olmadan poliçenizi değiştirebilir.

Üç Yıllık Güven ve Sessizce Kapanan Kapı

Üç yıldır poliçelerini düzenli olarak ödediğim tamamlayıcı sağlık sigortam, kronik hipertansiyon hastalığım nedeniyle rutin kontrollerimde hep tek güvencemdi. Ta ki bugüne kadar… Kardiyoloji bölümüne yaptığım başvuruda, sigorta şirketinin aniden "hipertansiyon ve kalp hastalıklarını kapsam dışı bıraktığını" öğrendim. Üstelik bu değişikliği, bir e-posta ile sessizce duyurmuşlar. E-postayı görmediğim için habersizdim. Şirketin savunması basitti: "Bildirdik, sorumluluk bizde değil."

Bizi herhalde her gün e-postalarını kontrol eden büyük işadamları olarak görüyorlar. Öyle değil. Bizler genellikle sıradan insanlarız ve Türkler e-posta kullanımını çok fazla sevmezler.

Bu durumu bir "güven tuzağı" olarak adlandırıyorum. Çünkü şirket, ilk iki yıl hipertansiyonumu kapsarken, üçüncü yılda kuralları tek taraflı değiştiriyor. Üstelik bunu, müşteriyle etkin bir iletişim kurmadan, yasal zorunlulukları minimuma indirgeyen bir yöntemle yapıyor.

Yasaların Gölgesinde Etik Çöküş: "Biz Bildirdik, Gerisi Sizin Sorununuz"

Sigorta şirketleri, yasal olarak "tebligat" yükümlülüğünü yerine getirdiklerini iddia eder. Ancak gerçekte, bilginin ulaşıp ulaşmadığını umursamazlar. Örneğin, trafik cezası alırsanız, cezanın kesinleşmesi için size fiziksel tebligat yapılması gerekir. SMS veya e-posta, hukuken yeterli değildir. Peki neden sigorta şirketleri, poliçe değişikliklerini tek taraflı e-postalarla duyurabiliyor?

Burada kritik soru şu: Etik ile yasal zorunluluklar arasındaki uçurum. Şirketler, yasal boşlukları kullanarak müşteriyi "bilgilendirdiklerini" savunabilir. Ancak etik açıdan, bir kronik hastanın poliçe değişikliğinden haberdar edilmesi için proaktif iletişim şart. Örneğin:

  • Telefon görüşmesi,

  • SMS onayı,

  • Posta yoluyla fiziksel bildirim.

Türkiye’deki birçok tamamlayıcı sağlık sigortası şirketi, bu adımları atmayarak müşteriyi pasif bir bilgi avcısına dönüştürüyor. Oysa sigorta, bir "hizmet" değil, bir "sözleşme" ilişkisidir. Tarafların eşit ve şeffaf olması gerekir.

Güven Tuzağı Nasıl İşliyor?

  1. Müşteriyi Kazanma Aşaması: İlk yıllarda kapsam geniş gösterilir, primler makul tutulur.

  2. Sessiz Değişiklikler: Üçüncü yıldan itibaren, poliçenin küçük yazılarına kronik hastalıklar eklenir.

  3. Bildirim Oyunu: Değişiklikler, müşterinin gözden kaçırabileceği kanallarla (e-posta, uygulama bildirimi) duyurulur.

  4. Risk Yönetimi: Müşteri hastalık nedeniyle başvurduğunda, "Bildirdik, siz okumadınız" denir.

Bu strateji, şirketlerin uzun vadeli müşteriler üzerinden risk primi toplarken, riski dışlama mantığına dayanıyor. Yani, "Sağlıklıyken prim alırız, hastalanınca kapıyı gösteririz."

Haksız Kazanç mı?

Üç yıldır ödediğim primlerin toplamı, bugün reddedilen hastane masrafından katbekat fazla. Ancak şirket, uzun vadeli müşteriyi sadakatle değil, matematiksel bir denklemle görüyor. Kronik hastalar, onlar için "kârlı" değil. Peki ya etik ve insani sorumluluk?

Burada daha büyük bir sorun var: Sigorta sektörü, sağlık hizmetini sadece bir "ticari meta"ya indirgiyor. Oysa sağlık, temel bir insan hakkıdır. Özel ve tamamlayıcı sağlık sigorta şirketleri ile devletin kronik hastaları "yük" olarak görmesi, sistemin çarpıklaştığının kanıtıdır.

Tüketici Olarak Haklarımız ve Yapabileceklerimiz

  1. Poliçeyi Satın Almadan Önce:

    *Kronik hastalıkların kapsam dışı bırakılıp bırakılmadığını madde madde sorun.

    *"Poliçe yenileme dönemlerinde kapsam daraltılabilir mi?" diye ısrarla öğrenin.

  2. Bildirimleri Takip Etme Yükümlülüğü:

    *Sigorta şirketlerinin gönderdiği tüm e-postaları "önemli" olarak işaretleyin.

    *Yıllık poliçe dokümanlarını imkanınız varsa avukat veya danışmanla inceleyin.

  3. Hukuki Adımlar:

    *Yaşadığınız aksaklıklarda Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurun.

    *"Eksik bildirim" iddiasıyla dava açın. Zira Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), e-postaların zaman zaman ulaşmadığını kabul ediyor.

Neden Bu Yazıyı Kaleme Aldım?

Bu yazıyı, sadece kişisel bir mağduriyeti anlatmak için yazmadım. Amacım, sigorta şirketlerinin "güven" adı altında kurduğu bu sistemi teşhir etmek. Çünkü:

  • Hipertansiyon, diyabet gibi kronik hastalıklar, toplumun %30’unu; elli yaşının üzerinde olanların %50’sinden fazlasını etkiliyor.

  • Sigorta şirketleri, bu kesimi "kâr-maliyet" dengesinde insanlıktan çıkarılmış bir veri olarak görüyor.

Unutmayın: Sessiz kaldığımız her haksızlık, sistemi daha da cesaretlendirir.

Özel ve Tamamlayıcı Sağlık Sigorta Sistemi Güven İnşa Etmeli

Özel ve tamamlayıcı sağlık sigorta sisteminden beklediğimiz şey basit: Şeffaflık ve insaf. Bir e-postanın "tebligat" sayıldığı bu düzende, tüketici haklarımızı korumak için daha fazla dayanışmaya ihtiyacımız var.

Sigorta şirketleri ile özel hastanelerin işbirliği de tamamen kar odaklı. İşte içler acısı bir yaşanmışlık.

Bir yakınımın anlattığını aktarıyorum. Eşi kanser oluyor ve özel bir hastanede ameliyat olacak. Tamamlayıcı sağlık sigortası var. Ameliyat sonrası tamamlayıcı sağlık sigorta şirketine tedavi masrafı olarak 150 bin lira bir ücret çıkıyor. Arkadaşımın tamamlayıcı sağlık sigortası olmasaydı ne kadar ödeme yapardık sorusuna, hastane yetkilisinin verdiği cevap; 500 bin lira.

Bazıları bunu tamamlayıcı sağlık sigorta sisteminin iyi bir yönü olarak görebilir. Daha ne istiyorsun, bak sistem seni koruyor! Bence değil. Çünkü sigorta şirketleri hastaneye para, pardon hasta! taşıyor ve karşılığını alıyor. Sistem dışı kalırsan bedelini ödemek zorundasın. Bu da tam bir "sağlık tuzağı".

Eğer siz de benzer bir deneyim yaşadıysanız, lütfen sessiz kalmayın. Sosyal medyada #TamamlayıcıSigortaTuzağı etiketiyle hikayenizi paylaşın. Çünkü ancak kolektif bir ses, bu "güven tuzaklarını" yıkabilir.

Not: Bu yazı, kişisel deneyimler ve gözlemlere dayanmaktadır. Hukuki tavsiye niteliği taşımaz.

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating

© 2024 Yeşil Yazılar - Tüm Hakları Saklıdır. İçerikler İzinsiz Kullanılamaz ve Çoğaltılamaz.

bottom of page