top of page
yesil_yazilar_logo

12 Dakikalık Kitap Özeti

12 dakikalık kitap özeti sayfasına hoş geldiniz. Kitap özetini okuyabilir, PDF formatında indirebilir ve dinleyebilirsiniz. 

Her Şey Seninle İlgili Değil - Kitap Özeti

Niels Overgaard

Yayın Zamanı  : 

30 Eylül 2025

Dinleme Süresi:

20:23

Kategori: 

Etik ve Felsefe

"Her Şey Seninle İlgili Değil" Özeti


Giriş


Mutluluğumuzun kaynakları üzerine yapılan çağdaş tespitler, ortalama mutluluk seviyemizin temel belirleyicisi olarak, genetik mirasımızın yanında yaşam deneyimlerimizle edindiğimiz düşünme ve yorumlama alışkanlıklarımıza işaret eder. Büyük olaylar, ister olumlu ister olumsuz olsun, mutluluk seviyemizi yalnızca geçici olarak etkiler. Asıl belirleyici olan, olaylara bakış açımız ve onlara yüklediğimiz anlamdır.


Bu durum, yaşama bakış açımızı değiştirebilirsek, mevcut yaşamımızı daha da sevebileceğimizi ve dolayısıyla mutluluk seviyemizi artırabileceğimizi gösteriyor.


Ayrıca modern yaşamın bize sağladığı kolaylıklar mutluluk arayanlar için bir yerde zorluklara dönüşebiliyor: “Refah ve bolluk” boş bir özgüven ve dayanıksızlığa yol açarken, “teknolojik gelişmeler” dikkatimizi dağıtarak iletişim ve empati yeteneğimizi yok etme tehlikesi taşıyor.


Mutluluğun önündeki engelleri kaldırmak, en azından azaltmak için ise kişisel gelişim literatürünün yüzeysel tavsiyelerinden daha derin bir yaklaşıma ihtiyacımız var: felsefeye, özellikle de Stoacılığa.

Bu nedenle günümüzde felsefi düşünce, tarihte hiç olmadığı kadar gerekli hale geldi. Stoacı felsefe bu karmaşada yolumuzu bulabilmek için bize bir pusula gibi yön gösteriyor.


Stoacı felsefe, nasıl yaşanması gerektiğine dair oldukça somut talimatlar sunar. Bu, onu soyut teorilerden ayıran önemli bir özelliktir. Aynı zamanda, klasik erdemlere (bilgelik, adalet, cesaret, ölçülülük) yönelme, Stoacılığın özgürleştirici yanını öne çıkarır.


Her şeyden önce, Stoacı felsefe, gitgide bulanıklaşan bir dünyada bireye hayatını kendi kontrolü altına almak için güçlü bir yöntem sağlar. Bunu yaparken yaşam tarzınıza yönelik kısıtlayıcı taleplerde bulunmaz. Stoacılar, Diyojen’de sembolleşen Kinik filozofların aksine hayata daha pragmatik bir yaklaşımla bakarlar. Bu felsefe, her türlü yaşam koşulu altında huzur, özgürlük ve anlam bularak yaşayabilmek için pratik rehberlik sunar.


Kısaca, Stoacılık bize, kontrol edebileceğimiz şeylere odaklanmayı, dışsal olaylara karşı dingin kalmayı ve kendi iç dünyamızı sağlam temeller üzerine kurmayı öğretir. Bu sayede, modern yaşamın getirdiği kaygı ve anlamsızlık hisleriyle başa çıkarak, daha bilinçli ve tatmin edici bir hayat inşa edebiliriz.


Nihayetinde kitabın özünü de, iyi bir yaşam inşa edebilmek için modern yaşama uygulayabileceğimiz beş Stoacı ilke oluşturur. Eser bu ilkeleri açıklamaya girişmeden önce Stoacı felsefenin ana hatlarını özetlemektedir.


Yeni Başlayan İçin Stoacı Felsefe


Stoacı yaşam tarzı her şeyden önce, “iyi bir yaşam nasıl inşa edilir” ve bu inşaada “stoik huzura” nasıl ulaşılır sorularıyla ilgilidir.


Stoacı filozoflara göre, hayatımızı huzur içinde yaşayabilmemiz için duygularımızı, tutkularımızı ve dürtülerimizi denetleyebilecek durumda olmalıyız. Bizi yönlendiren duygular değil; mantık, diğer bir deyişle akıl olmalıdır. Bu bizi hayvanlardan ayıran temel özelliktir.


Stoacıların amacı iyi bir insan olmak ve iyi bir hayat yaşamaktır. Bunun; bilgelik, ılımlılık, cesaret ve adalet erdemlerini aklımızı kullanarak yaşantımıza dahil etmekle mümkün olduğunu savunurlar.


Erdem etiği, felsefenin temel taşıdır. Erdemli bir hayat ideali Stoacı bilgenin hedefidir. Stoik Bilgelik ulaşılması çok zor bir mevkidir. Buna sadece Sokrates’in ulaştığına inanılır.


Stoacı felsefede, insanların gerçekten mutlu ve iyi bir hayata ulaşmasını engelleyen kaygı, korku, aşırı arzu gibi şeylerden kurtulmamız önemlidir. Bunu yapmak için çeşitli teknikler geliştirmişlerdir. Bunların başında “Kontrol İkilemi” tekniği gelir.


Birinci İlke: Kontrol Edebileceklerinize Odaklanmak


Kontrol edebildiklerinize odaklanmak modern hayata uygulanabilecek ilk ve en önemli Stoacı ilkedir. Modern hayatın karmaşasında dinginlik ve huzur bulmanın anahtarı, Stoacı felsefenin bu ilkesinde gizlidir.


Bu prensip, Amerikalı pilot James B. Stockdale'in Vietnam'daki esaret deneyimiyle somutlaşır. Esir düştükten sonra sekiz yıl boyunca işkence gören Stockdale, esareti boyunca hayranı olduğu Stoacı filozof Epiktetos'un öğretilerini sınamıştır. Dış etkenlere değil, kendi düşünce ve tutumlarına odaklanarak ahlaki üstünlüğünü korumuş ve sonunda ülkesine sağlıklı bir şekilde dönmüştür.


Stockdale'in bu deneyimi, kontrol alanımızı anlamanın ne denli kritik olduğunu gösterir. Stoacılığın bu temel ilkesi, Huzur Duası'nda da özlü bir şekilde ifade edilir:


"Tanrım, değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmem için gereken huzuru, değiştirebileceklerimi değiştirmem için gereken cesareti ve aralarındaki farkı görmemi sağlayacak bilgeliği bana bağışla."


Kontrol alanı tekniği son derece basittir: Yüzde yüz kontrol edebileceğimiz tek şey kendi düşüncelerimiz ve davranışlarımızdır. Bunun dışındaki her şey kontrolümüz dışındadır. Bu basit ilke, dünyayı ve hayatı inanılmaz derecede basitleştirir. Kaygılandığımız binlerce olayın aslında önemsiz olduğunu kavramak, kişisel bir devrim niteliğindedir. Huzur, özgürlük ve anlamlı bir hayatın kökeni, düşüncelerimizi doğru yöne sevk etmemizde yatar.


Örneğin, trafikte agresif bir sürücüyle karşılaştığınızda ne yaparsınız? İçinizdeki öfkeyi körükleyip gününüzü berbat etmek yerine, insanların hata yapabileceği yargısıyla sakin kalıp yolunuza devam etmeyi tercih edebilirsiniz. Zira diğer sürücünün davranışlarını kontrol edemezsiniz; ancak kendi tepkinizi kontrol edebilirsiniz.


Kontrol alanı doğal olarak bir etki alanı yaratır. Odağımızı kontrol alanımızın içindeki unsurlara yönlendirirken davranışlarımızla kontrol alanımızın dışındakileri etkileyebiliriz. Bir tartışmada sakin, saygılı ve mantıklı kalmak kontrolünüzdedir ve bu kontrolümüz dışında olan karşı tarafın tepkilerini yumuşatabilir.


Stoacılar, mantık ve rasyonel düşünme yeteneğinin insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik olduğunu vurgular. Bu yüzden mantığımızı kullanarak kontrol alanımıza odaklanmalı, düşünce ve davranışlarımızı iyiye ve güzele yönlendirmeliyiz. Bu uygulamada duyguların akılla dizginlenmesi kilit rol oynar. Duygularınızı bir at, mantığınızı ise sürücü olarak düşünün. İyi bir sürücü gibi, iyi bir Stoacı da duygularını gözlemleyerek hem kendisi hem de atı için en iyisini ister.


Kısacası, kontrol alanı uygulamasında önemli olan başımıza gelenler değil, onlara nasıl tepki verdiğimizdir. Düşünce ve davranışlarımızın sorumluluğu her zaman bize aittir. Sizi inciten sözler değil, o sözlere yüklediğiniz anlamlardır. Stres gibi günümüzün yaygın sorunlarıyla başa çıkmak için de bu ilke geçerlidir. İş yerindeki değişimler veya başkalarının ihmalkarlığı gibi kontrolümüz dışındaki faktörler yerine, kendi işimize ve tepkilerimize odaklanarak stresi yenebiliriz.


İkinci İlke: Başarı Doğruyu Yapmaktır


Başarı olarak algıladığımız dışsal kazanımlar genellikle mutluluğun garantisi değildir. Toplumun lutfettiği unvanlar, maddi varlıklar veya kariyer basamaklarında hızlı tırmanma, çoğu zaman kaygılar ve travmaları yok etmekten uzaktır. Bir hedefe ulaştığımızda hissettiğimiz anlık tatmin çabuk geçer ve kendimizi kısa sürede yeni bir arayışın içinde buluruz. Bu durum, bize başarının gerçek tanımının sadece elde ettiklerimizle sınırlı olmadığını gösterir.


Asıl mutluluk, dış koşullardan ziyade iç koşullara bağlıdır. İç huzur, denge ve tatmin duygusu, banka hesabınızdaki rakamlarla veya sahip olduğunuz eşyaların sayısıyla ölçülmez. Zihnimizin ve ruhumuzun durumu, dışarıda olup bitenlerden çok daha belirleyicidir. Bu içsel uyum, yaşamın getirdiği zorluklara karşı daha dirençli olmamızı sağlar ve gerçek anlamda doyumlu bir hayat sürmemizin temelini oluşturur.


Stoacılara göre hedeflememiz gereken tek şey iyi davranışlarda bulunmaktır. İyi düşünceler ve iyi davranışlar iyi hayata giden tek yoldur.


Hayal kırıklığı ve hoşnutsuzluk, genellikle bulunduğumuz yer ile olmak istediğimiz yer arasındaki boşlukta ortaya çıkar. Bu boşluk, beklentilerimiz ile mevcut gerçekliğimiz arasındaki uyumsuzluktan beslenir. Bulunduğunuz yerde olmayı istemek tek çaredir. Sadece yaşamın size verdiklerini istemek, tüm hayal kırıklıklarınız ve hoşnutsuzluklarınızı bertaraf ederek size inanılmaz bir güç verir.


Diğer bir deyişle, koşullar ne olursa olsun mutlulukla yaşayabilmek, kaderin getirdikleriyle yetinmektir. İşte gerçek başarı budur.


Zorluk ve engeller hayatın kaçınılmaz ve beklenilen bir parçasıdır. Hayatın getirdiği zorlukların kötü bir şey olmadığına inanırsak, kaçınılmaz olan güçlükleri daha kuvvetli ve iyi bir insan olmamıza fırsat veren birer egzersiz olarak görebiliriz. Karşılaştığımız zorluklar, kaslarımızı güçlendiren ağırlıklar gibidir; bizi daha dirençli, daha esnek ve daha bilge yapar. Bu bakış açısıyla, her zorluk, bir öğrenme deneyimi hatta yeni bir fırsattır.


Sıkıntısız, zahmetsiz, engelsiz bir hayat doğru bir hayat değildir. Sonsuza kadar süren dertsiz ve sorunsuz bir hayat mutluluk getirmez. Böyle bir hayat mutluluk getirseydi zengin insanlar hayal edilemeyecek kadar mutlu olurdu.


Stoacılar mutluluğumuzun, insan olarak vazifemizi yapmamıza, topluma elimizden geldiğince katkıda bulunmaya bağlı olduğuna inanıyorlardı.


Modern sistemin sürekli tüketimi özendirmesiyle birlikte, “daha fazlası” asla yetmez hale geliyor. Tükettikçe ve sahip olduğumuz şeylerin sayısı arttıkça, ironik bir şekilde özgürlüğümüz de o derece kısıtlanıyor. Daha büyük evler, daha lüks arabalar veya daha fazla eşya, genellikle daha fazla borç, daha fazla sorumluluk ve daha fazla endişe getirir.


Başka bir deyişle sahip olduğumuz şeylerin sayısı arttıkça özgürlüğümüz de o derece kısıtlanır. Bu kısır döngüden çıkmak, sade bir yaklaşımla gerçekten neye ihtiyacımız olduğunu sorgulamaktan geçer.


Bu nedenle, körü körüne dışsal hedefler aramaktan kaçınmalıyız. Öncelikle nasıl yaşamak istediğimize karar vermeli ve o yaşam şekli içinde para kazanmak için ne yapmamız gerektiğine odaklanmalıyız. Epiktetos'un söylediği gibi, "az şeye ihtiyacı olan zengindir." Gerçek zenginlik, varlıklarımızda değil, ihtiyaçlarımızı azaltma ve şükretme kapasitemizde yatar. Başarı, başkalarının beklentilerini değil, kendi özgün değerlerimizi yansıtan bir yaşam inşa etmektir.


Üçüncü İlke: Öz-disiplin Sizi Özgürleştirir


Zevki erteleme becerisi testi olan meşhur Marshmallow deneyi, öz-disiplinin sahip olabileceğimiz en önemli becerilerden biri olduğunu kanıtlamıştır. Bu deney, gelecekteki faydalar için şimdiki fedakarlığın ne denli güçlü bir araç olduğunu gözler önüne serer.


Disiplin, kulağa sert ve kısıtlayıcı gelse de, aslında içimizden başka bir şey yapmak gelmediğinde bile doğru olanı yapma iradesidir. Canımız sıkıldığında bile kalkıp o zor görevi tamamlamak, ertelemek yerine önemli işlere başlamak, işte gerçek disiplin budur. Bu, anlık dürtülerimizin değil, doğru olanı arama çabamızın bizi yönettiği anlamına gelir.


Stoacı felsefede bilge, bütün dikkatini kendi zihnini kontrol etmeye odaklar. Bu öylesine zor bir iştir ki; Stoacılar bunu gerçekleştirmek için bir çok teknik geliştirdiler. Bu teknikleri uygulamak tam anlamıyla öz-disiplin gerektirir. Kendi düşüncelerini, duygularını ve tepkilerini yönetebilen kişi, nihayetinde kendi davranışlarını da kontrol edebilir. Bu içsel hakimiyet, dışsal koşulların üzerimizdeki etkisini en aza indirerek gerçek bir güç, dinginlik ve yaşam sevinci sağlar.


Bu hayatta sadece disiplinli olanlar özgürdür. Eğer disiplinsizsen, farkında olmadan kendi ruh halinin ve ihtiraslarının esiri olursun. Bir bağımlılık gibi, anlık istekler sizi yönetir, kararlarınızı yönlendirir ve sizi gerçek potansiyelinizden alıkoyar. Bu durum, sürekli bir iç çatışma ve pişmanlık döngüsüne yol açabilir.


Neyse ki, insan zihinsel olarak disiplinli olmayı ve hedeflerine ulaşmayı alışkanlıkların gücüyle kolaylaştırabilir. Atomik Alışkanlıklar kitabının yazarı James Clear'ın da belirttiği gibi, her seferinde sadece yüzde bir oranında gelişmek, bir yıl sonra 37 katlık şaşırtıcı bir getiri sağlar. Doğru olanı alışkanlık haline gelinceye kadar tekrar etmek, Stoacı erdemlerle uyumlu ve onurlu bir yaşam sürmeyi kolaylaştırır.


Modern dünyada öz-disiplin, özgür olmanın ilk şartıdır. Çevremizdeki sayısız dikkat dağıtıcı unsur ve anlık tatmin arayışları, farkında olmadan zamanımızı ve dikkatimizi tüketir. Örneğin, telefonlarımız vaktimizin ve dikkatimizin büyük kısmına el koyar. Bilinçli seçimler yapmaktan bizi alıkoyan, zamanımızı çalan her şeye dikkat etmemiz gerekir, çünkü bu cihazlar ve uygulamalar genellikle bilinçaltımızı hedef alır.


Eğer kontrolün kendi elimizde olduğu bir yaşam istiyorsak, teknolojinin gündelik hayatımıza olan etkisini sınırlandırmalıyız. Bu, dijital detoks yapmak veya belirli zamanlarda cihazlardan uzak durmak anlamına gelir. Kendi sınırlarımızı belirlemek, zihinsel alanımızı geri kazanmamızı ve gerçekten önemli olan şeylere odaklanmamızı sağlar.


Yazarın yaptığı gibi, öz-disiplin çalışmasına başlamak için basit bir adım, sabah erken kalkmaktır. Güne erken başlamak, günün kontrolünü ele almanın ve disiplinli bir zihin yapısı oluşturmanın somut bir yoludur. Bu küçük alışkanlık, diğer disiplinli eylemler için domino etkisi yaratabilir.


Unutmayın, iyi bir hayat yaşamak için disiplinli ve onurlu bir çaba göstermek gerekir. Bu çaba, sadece büyük başarılar elde etmekle ilgili değil, aynı zamanda günlük seçimlerimizde tutarlı olmakla ilgilidir.


Bu ilkeyi iş hayatınızda uygularken vaktinize paraymış gibi bakın. Zamanınızı nereye harcadığınızı bilinçli olarak yönetmek, en değerli varlığınız olan hayatınızın kalitesini doğrudan etkileyecektir.


Dördüncü İlke: Ölüm Dostunuzdur


Her saniye dünyada yaklaşık iki insan hayatını kaybediyor olsa da, bizler ölümü genellikle ancak mecbur kaldığımızda, bir kayıpla yüzleştiğimizde veya yaşımız ilerlediğinde düşünüyoruz. Bu kaçınma eğilimi, yaşamın doğal bir parçası olan bu gerçeği göz ardı etmemize neden oluyor; oysa onu kabullenmek, Stoacılara göre, özgürlüğe ve iyi bir hayata giden yolda en önemli adımlardan biri ve hayatı daha dolu yaşamamızın anahtarı.


Paradoksal bir şekilde, ölüm sizin dostunuzdur. O, bize zamanımızın sınırlı olduğunu hatırlatan, ertelediğimiz şeyleri yapmaya teşvik eden ve gerçekten neyin önemli olduğuna odaklanmamızı sağlayan bir rehberdir. Stoacılara göre ölüm hayatımızdaki her şeyin değerini belirleyen ölçüttür. Ölümün varlığı, hayatın kıymetini anlamamızı ve her anı daha bilinçli yaşamamızı sağlar.


Antik filozoflar, özellikle Sokrates ve Seneca, bize ölme sanatını öğretmişlerdir. Onlar için ölüm, hayatın doğal bir sonu, kaçınılmaz bir geçişti. Hayatları boyunca erdemli ve bilgece yaşayarak, ölümle karşılaştıklarında korku yerine kabulleniş ve vakar sergilemişlerdir.


Ölümün bir son değil, yaşam döngüsünün ayrılmaz bir parçası olduğunu anlamak, kaygılarınızı azaltır ve sizi anın değerini bilmeye iter. Bu kabulleniş, hayatı ertelemek yerine, her günün kıymetini bilerek yaşamanın kapılarını aralar.


Stoacı düşüncede hiçbir şey size ait değildir; her şey ödünçtür. Sahip olduğumuzu sandığımız varlıklar, ilişkiler, hatta bedenimiz bile bize belirli bir süre için verilmiş emanetlerdir. Bu nedenle hiçbir şeye bağlanmamalıyız; biz sadece yaptığımız seçimlerden ibaretiz.


Size ait olan tek şey, şu andır. Geçmiş geride kaldı, gelecek ise henüz gelmedi. Tüm gücünüz ve etki alanınız, içinde bulunduğunuz bu anda gizlidir. Şimdiki zaman iyi bir hayat yaşamak için anahtardır. Kafamızda devamlı farklı zamanlara gitmektense bütün benliğimizle anda bulunursak hayatı dolu dolu yaşarız. Seneca bilge kişinin üç zamanı nasıl ele aldığını şöyle açıklıyor: Bilge geçmişten pişmanlık duymak yerine ders alır, şimdiyi bütün varlığıyla yaşar, geleceğe ise hiçbir beklentisi olmadan zorlukları ve güzellikleri ile hazırdır.


Ölmeden evvel nasıl yaşamalıyız? Bu soru, neyin önemli olduğunu anlamamızı sağlar. Seneca’ya göre ölümün eşiğinde pişman olmamak için her günü yaşamın son günüymüş gibi yaşamak gerekir. İyi bir hayat; değerlerimize uygun, anlamlı ve pişmanlık duymayacağımız bir hayattır. Her gün, kendi kendimize "Bugün nasıl bir miras bırakmak istiyorum?" diye sormak, bizi doğru seçimlere yönlendirecektir.


Bu perspektifle bakıldığında, gelecekte olacaklar için şimdiden üzülmeye gerek yok. Henüz gerçekleşmemiş olaylar için endişelenmek, yalnızca şu anki mutluluğunuzu çalar. Kontrol edemediğimiz şeyler üzerine düşünmek yerine, odağımızı kontrol edebildiğimiz tek şeye, yani şu ana çevirmeliyiz.


Dolayısıyla, anı tek bir yerde bulunarak yaşayın. Ne geçmişin pişmanlıklarına takılın ne de geleceğin belirsizliklerinde kaybolun. Zihnen ve bedenen bulunduğunuz yerde olmak, her deneyimin tadını çıkarmanızı, ilişkilerinizi derinleştirmenizi ve hayatın sunduğu güzellikleri tam anlamıyla hissetmenizi sağlayacaktır. Ölüm, bize yaşamın ne kadar değerli olduğunu fısıldayan kadim bir bilgedir.


Beşinci İlke: Her Şey Seninle İlgili Değil


Marcus Aurelius'un bilgece hatırlattığı gibi, milyarlarca gezegenin bulunduğu bu muazzam evrende bizler küçücük bir noktayız ve aslında onun ayrılmaz bir parçasıyız. Bu geniş perspektif, kişisel önemi abartmaktan uzaklaşmamızı ve kozmik düzendeki yerimizi daha net görmemizi sağlar. Bireysel varoluşumuz ne kadar eşsiz olursa olsun, tüm büyük resmin sadece küçük bir fırça darbesi olduğumuzu anlamak önemlidir.


Yuval Noah Harari'nin "Sapiens" adlı eserinde detaylandırdığı gibi, hepimiz aynı kökenden, yani bir şempanzeden geliyoruz ve aslında biyolojik olarak birbirimize akrabayız. Bu temel gerçeklik, insanlık ailesinin bir parçası olduğumuzun güçlü bir kanıtıdır. Köken birliğimiz, başkalarının eylemlerini kişisel almaktan ziyade, ortak insanlık deneyimimizin bir parçası olarak görmemize yardımcı olabilir.


Bu yüzden, başkalarının kötülükleri yüzünden ne kin duymalıyız ne de hayal kırıklığına uğramalıyız. Çoğu zaman, başkalarının eylemleri kendi içsel mücadeleleri, korkuları veya yanlış anlamalarından kaynaklanır ve nadiren kişisel olarak bize yöneliktir. Asıl odaklanmamız gereken, kontrol edebildiklerimizdir ve onlardan sorumlu olmalıyız. Başkalarının davranışları üzerinde kontrolümüz yoktur, ancak kendi tepkilerimiz her zaman bizim elimizdedir.


Stoacılar, birbirimiz için yaratıldığımıza ve başkalarına faydalı olmanın doğanın düzeniyle uyumlu olduğuna inanır. Bu felsefe, bireyciliğin ötesine geçerek toplumsal uyumu ve karşılıklı yardımlaşmayı yüceltir. İnsan olarak, başkalarıyla bağlantı kurduğumuzda ve onlara katkı sağladığımızda gerçek bir anlam buluruz.


Sosyal medyanın narsisizmi körüklediği, kariyer hırsının ve servet düşkünlüğünün bol olduğu bu modern dünyada, sürekli olarak bize her şeyin bizimle ilgili olduğu yanılgısı empoze ediliyor. Ancak bu zehirli bakış açısından sıyrılıp, sadece kendi küçük dünyamızın merkezinde olmadığımızı, daha büyük bir bütünün parçası olduğumuzu kabullenmek, huzurlu bir yaşamın kapılarını açar.


Yazar kitabının son bolümünde, dört sene Stoacı felsefeye odaklanarak çalıştıktan sonra temel görüşlerinin değiştiğini, kendini hiç olmadığı kadar zihince güçlü, daha kaygısız ve özgür hissettiğini söylüyor. Ancak bunun yeterli olmadığını, alınacak çok daha fazla mesafe olduğunu, yarın da çabalamaya devam edeceğini belirtiyor.



© 2024 Yeşil Yazılar - Tüm Hakları Saklıdır. İçerikler İzinsiz Kullanılamaz ve Çoğaltılamaz.

ABONE OLUN, E-POSTA BÜLTENİNE KATILIN

Aboneliğiniz icin teşekkurler!

bottom of page