Jean Paul Sartre ⎮ Varoluşçuluk - Kitap İnceleme
- Birol SAĞLAM
- 3 gün önce
- 3 dakikada okunur

“Varoluşçuluk” Jean Paul Sartre
Jean Paul Sartre (1905–1980), Fransız filozof, yazar, romancı, oyun yazarı ve eleştirmendir. 20. yüzyıl felsefesinin en etkili figürlerinden biridir ve Varoluşçuluk (Existentialism) akımının önde gelen temsilcisidir.
Sartre, Varoluşçuluğu felsefi bir okul olarak popülerleştiren kişidir. Onun varoluşçuluk felsefesinin temel ilkesi "Varoluş özden önce gelir" tezidir.
Felsefesini sadece akademik eserlerle değil, aynı zamanda roman, oyun ve kısa öyküler yazarak da yaymıştır. Edebiyatı, varoluşçu temaları (özgürlük, kötü niyet, hiçlik) somutlaştırmak için kullanmıştır.
Hayatı boyunca Vietnam Savaşı'ndan Cezayir Bağımsızlık Savaşı'na kadar birçok siyasi davada aktif rol almıştır.
1964 yılında kendisine verilen Nobel Edebiyat Ödülü'nü, bir yazarın kurumsal ödüllerle sınırlanmaması gerektiği düşüncesiyle reddetmiştir.
Başlıca Eserleri:
Felsefe: Varlık ve Hiçlik
Deneme/Konferans: Varoluşçuluk Bir İnsancılıktır
Roman: Bulantı
Oyun: Sinekler, Gizli Oturum
“Varoluşçuluk” Kimler İçin
Sartre “Varoluşçuluk” kitabında özellikle hayatın anlamı, bireysel özgürlük ve sorumluluk gibi temel varoluşsal meseleleri ele almış ve sade bir dille anlatmıştır. Bu nedenle kitap Varoluşçu felsefeyi yeni başlayanlar için mükemmel bir kaynaktır.
Bunun yanında Varoluşçuluk, kendi kendini yaratma projesinin tüm ağırlığını üstlenmeye cesaret eden herkesin felsefesidir.
“Varoluşçuluk” Konusu ve Kısa Özet
Jean-Paul Sartre, "Varoluşçuluk" adlı eserinde, varoluşçu felsefeyi çevreleyen yanlış anlamaları titizlikle çürüterek okuyucuyu insan özgürlüğünün, sorumluluğunun ve özgünlüğünün özüyle yüzleşmeye davet eder.
İlk olarak 1945'te bir konferans olarak sunulan bu eser, varoluşun özden önce geldiğini, yani önceden belirlenmiş amaçlarla doğmadığımızı, aksine kimliklerimizi seçimler, eylemler ve bağlılıklarla oluşturduğumuzu öne sürer.
Sartre, bizi özgürlüğümüzün ağırlığını kucaklamaya davet ederek, her an kendi kaderimizin yazarı olduğumuzu fark etmenin dönüştürücü gücünü vurgular. Bu kışkırtıcı metin, varoluşçu bakış açısını aydınlatmakla kalmaz, aynı zamanda onu yaşamamızı da ister ve bu da onu insan varoluşunun incelikleriyle boğuşan herkes için ilgi çekici bir okuma haline getirir.
“Varoluşçuluk” Ana Fikri
İnsan, önceden belirlenmiş bir doğa, amaç veya kader (öz) ile dünyaya gelmez. Aksine, insan önce var olur, dünyaya atılır. Ardından, mutlak özgürlüğü içinde yaptığı tercihler, eylemler ve projeler aracılığıyla kendi kimliğini, değerlerini ve yaşam amacını (yani özünü) kendisi yaratır.

“Varoluşçuluk” Kitap Temel Çıkarımları
1. Varoluşun Temel İlkesi
Varoluş Özden Önce Gelir: İnsan, önceden belirlenmiş bir öz (amaç, doğa) ile doğmaz. Önce dünyaya var olur (existence), ardından eylemleri ve tercihleri ile kendi özünü (essence) yaratır. İnsan, kendi kendini tanımlayan sürekli bir oluş halindedir.
2. Özgürlük ve Sorumluluk
İnsan, yaratılmadığı ve ilahi bir yasa olmadığı için mutlak surette özgürdür; Sartre'a göre "özgür olmaya mahkûmdur."
Birey, sadece kendi eylemlerinden değil, seçimini tüm insanlık adına bir değer örneği olarak yaptığı için bütün insanlardan da sorumludur. İnsan, eylemleriyle insanlık için bir model oluşturur.
İnsan, geçmişteki eylemlerinin toplamı değil, geleceğe doğru atılan sürekli bir tasarım (proje) halinde olan bir varlıktır.
3. Varoluşsal Duygular ve Eylem
Bunaltı: Bunaltı (varoluşsal kaygı), kişinin mutlak özgürlüğünün ve evrensel sorumluluğunun bilincine varmasından doğar. Bu bunaltı, eyleme engel değil, tam tersine eylemin zorunlu başlangıç noktasıdır, zira insanı bilinçli seçime iter.
Bırakılmışlık: Tanrısal bir ahlaki çerçeve olmadığı için, birey kendi değerlerini ve varoluşunun sorumluluğunu tamamen tek başına üstlenmek zorunda kalmıştır; bu acı gerçek "bırakılmışlık" olarak ifade edilir.
Umutsuzluk: Umutsuzluk, eylemlerin somut sonuçlarının garantisi olmadığını kabul etmektir. Bu, teslimiyet değil, başarı garantisi olmasa bile kararlılıkla hareket etmeye devam etmeyi gerektiren olgun bir gerçekçiliktir.
4. Ahlak ve İnsancıllık
Değerlerin Kaynağı İnsanın Kendisidir: Mutlak, ezeli değerler olmadığı için, değerler insan tarafından eylemlerle yaratılır ve somutlaşır. Ahlak, insanın niyetinde değil, eylemlerinde bulunur.
İyimser ve İnsancı Felsefe: Varoluşçuluk, karamsar değil, aksine derin bir insancıllık taşır. İnsanı pasif bir nesne değil, kendi hayatının ve değerlerinin tek yaratıcısı olarak merkeze alır. Bu felsefe, insanı özgürlüğün ve yaratıcılığın yegâne kaynağı olarak yüceltir.





Yorumlar