Bugün fizik denildiğinde doğa yasalarını sistemleştiren bilimsel kuramlar bütünü akla gelir. Fakat antik çağda bu düşünce filozofların görüşlerinin çok uzağındadır.
Fizik sözcüğü (physis), Antik Yunan'da büyümek anlamına gelen phyein fiilinden gelir: Doğadan söz eden yaşamdan söz eder. Fiziğin etik bir sonucu vardır. Antik Yunanlıların bakışıyla etik (nasıl yaşanılacağı) ile fizik (evrenin doğasının keşfedilmesi) iç içedir. Etik sorularla evrenin doğası hakkındaki sorular birbirinden ayrılamaz.
Stoacı felsefede metafizik birbiriyle ilişkili dört kavramı ele alır: Kozmik evren ve logos, materyalizm, sebep-sonuç ve determinizm.
Kozmik Evren ve Logos
Antik çağ Stoacıları evrene ilişkin görüşlerini İyonyalı (MÖ 6 ve 5’inci yüzyılda Ege kıyılarında yaşayan) ilk filozoflardan almışlardı. Bunların içinde en önde geleni “aynı nehre giren insanın üzerinden her daim farklı sular akar” sözüyle her şeyin “sürekli değişim içinde olduğu dinamik bir evren” tasvirini kendisinden sonra gelen filozoflara miras bırakan büyük filozof Herakleitos (Ağlayan Filozof)’dur. Stoacılar Efesli Herakleitos’un kozmolojisini benimsemiş; buna bir de evrenin hızla genişleyip alevler içinde kalarak yok olacağı fikrini eklemişlerdir.
Eski Stoacılar Tanrı'nın çevremizdeki dünyaya içkin olduğuna inanmışlardır. Diğer bir ifade ile, tüm evrenin akıl veya logosla donatılmış canlı bir organizma olduğunu kabul etmişlerdir. Bu canlı organizmayı, Tanrı veya Doğa olarak adlandırdılar. Eğer evrenin kendisi Tanrı ise, o zaman biz Tanrı'nın parçalarıydık ve biz de mantık yeteneğine sahip olduğumuz için Logos'tan pay almalıydık.
Stoacılara göre; bizler Logos’la aynı maddeden (Yani ateşten) meydana gelen bilince sahiptik. Buna paralel olarak Logos denen ilahi aklın bütün maddelerde titreştiğine, ama insan bilincinde son derece yüksek bir frekansta titreştiğine inanılıyordu.
Tanrı ve dünyanın bir olması öğretinin temel noktalarından biridir. Eğer böyleyse bilgi ve kavrayış sayesinde insan ve dünya arasında bir uyum gerçekleştirilebilir. Bilgelik dünyaya uyum göstermek, ona katılmaktır. Bu Tanrı’ya boğun eğiş, yazgıyı kabullenmedir.
Stoacı kader anlayışı, Müslüman ve Hıristiyan geleneğinde bulunandan çok farklıdır. Bu iki dinin mensupları için kader, Tanrı'nın planlarına göre karar verdiği her şeydir. Bu planlar ölümlüler için idrak edilemez; ama yine de Tanrı bizi sevdiği için ölümlüleri hesaba katmaktadır. Stoacılara göre ise kader gelecekle değil, şimdi ile ilgilidir. Şu anda olana rıza göstermektir.
Stoacılar, kozmosla olan ilişkimizi parçadan bütüne yayılan bir döngüde gördüler. Kozmik bir pencereden bakınca her şey olması gerektiği gibidir; her şey güzeldir. Stoacılara göre başımıza gelen her şeyde bir hayır vardır.
Marcus Aurelius’un “Ey Dünya, sana uygun gelen her şey bana da uygun gelir. Senin için mevsiminde olan hiçbir şey benim için erken ya da geç değildir. Saatlerin bana getirdiği her şey, benim için lezzetli bir meyvedir, Ey Doğa! Her şey senden gelir; her şey senin içindedir; her şey sana döner” sözlerinde bu açıkça görülür.
Kozmosun bir organizma olarak görülmesi, yerini önce dinsel metafizik dünya anlayışına; sonrasında ise 16'ncı ve 17'nci yüzyılların bilimsel devriminin altında yatan mekanik felsefeye bıraktı. Galileo ve Newton sayesinde bilim, evreni doğanın sonsuz yasalarına uyarak çalışan bir makine olarak görmeye başladı.
Daha sonra Einstein'ın genel görelilik teorisinden ve kuantum mekaniğinden kaynaklanan modern kavramlar geldi. Çağdaş fizikçiler, dünyada olanlara yönelik çalışmalarına halen devam ediyorlar. Yani değişim tek gerçek olarak kalmaya geri kalan her şey değişmeye ve dönüşmeye devam ediyor.
Stoacı Felsefede Materyalizm
Stoacılar, var olan her şeyin maddeden oluştuğunu savunmuşlardır. Yani materyalistlerdi. Tanrı da bu kategoriye girer, çünkü evrenin kendisi ile aynıdır. Ruh da maddidir ve muhtemelen öldükten sonra da devam etmez; aksine tıpkı bedenlerimizi oluşturan şeyler gibi kozmosa geri döner.
Zihinsel olaylar bile Stoacılar için maddi şeylerdir. Örneğin, zihinsel olaylar dışsal bir nesnenin algılanmasıyla veya içsel zihinsel süreçlerle tetiklenebilen bir süreçtir.
Stoacılara göre ruhunuz fiziksel olarak bir izlenimden etkilenir. Bugün, zihinsel bir olayın beyindeki belirli bir kimyasal veya elektriksel uyarımla oluştuğunu biliyoruz. Beynin, kimyasal maddelerin ve elektriksel uyarıların madde veya enerjiden (Başka bir madde biçimi olarak) oluştuğunu düşünüyoruz. Enerji sadece başka bir madde biçimi olduğuna göre, zihinsel olayların da maddi olduğunu bilimsel olarak kabul edebiliriz.
Düşüncelerin beynimiz gibi somut maddeler tarafından mümkün kılındığını kabul etsek bile, açıkça bazı şeyler kafa karıştırıcı olabilir. En yüksek metafizik kategorinin varoluş olduğunu düşünmeye eğilimliyiz: Şeyler ya var ya da yoktur (Ekmek ya vardır ya da yoktur). Ancak matematiksel kavramlara gelince sorun çıkmaya başlıyor. İkinin karesi maddi olmayan bir kavramdır, fiziksel bir nesne değildir.
Bazı bilim insanlarına göre, matematiksel kavramlar onlar hakkındaki düşüncelerimizden bağımsız olarak var olurlar. Bu görüşe matematiksel Platonizm denir ve matematikçilerin kavramları icat etmediklerini, aksine onları keşfettiklerini savunur. Bir bakıma gökbilimcilerin gezegenleri nasıl keşfettiğine benzer. Başka bir gurup bilim insanı ise, bunun aksine, matematiksel kavramların insan icatları olduğunu düşünmektedir.
Stoacılar farklı bir görüş sundular. Varoluşun en yüksek metafizik kategori olduğunu inkar ettiler. Onlara göre gerçeklik, sırayla, somata (maddi olanlar/bedenli) ve asomata'dan (maddi olmayanlar/bedensizler) oluşur.
Maddi olmayanlar mevcut değildir, ancak yine de örneğin gerçeklik benzeri matematiksel nesnelerin bir parçasıdır ve gerçek olmak zorundadırlar. Aksi takdirde düşüncenin nesnesi olamazlardı. Ama var olamazlar, çünkü maddeden yapılmazlar.
Sebep-Sonuç
Bir şeyin maddi/bedenli veya bedensiz kategorisine ait olup olmadığını nasıl anlarız? Evrensel sebep-sonuç kavramının devreye girdiği yer burasıdır. Eski Stoacılar, doğru bir şekilde var olduğu söylenebilecek tek şeyin, başka şeyler üzerinde nedensel olarak hareket etme gücüne sahip olanlar olduğunu düşünüyorlardı.
Düşüncelerin gücü vardır; çünkü harekete sebep olabilirler. Örneğin, acıktığınızda, fırına gidip bir ekmek satın almaya karar verebilirsiniz. Ekmeğin kendisinin nedensel güçleri vardır: Onu yediğinizde açlık duygunuzu ortadan kaldırırsınız. Ancak ikinin karesinin nedensel güçleri yoktur. Bu yüzden var değildir; düşünebildiğimiz için gerçek olsa da.
Bu şekilde düşünüldüğünde var olmak iki farklı anlam kazanır. Bu nedenle Stoacılar, gerçeği oluşturan şey için iki farklı terime ulaştılar: Var (exist) olan ve mevcut (subsist) olan şeyler (maddi şeyler, maddi olmayan/cisimsiz şeyler).
Stoacılar, neden-sonuç ilişkilerinin kozmosa nüfuz ettiğini ve her şeyi etkilediğini düşünüyorlardı. Farklı neden türleri veya farklı nedensellik dereceleri arasında ayrım yaptılar. Örneğin, tüm kozmosu hareket ettiren doğa yasaları gibi evrensel nedenler vardır. Kozmik ağın sadece küçük bir bölümünü etkileyen daha yerel nedenler de vardır.
Ortak nedenler de vardır. Bir dondurma dükkanının önünden geçip bir külah dondurma almaya karar verirseniz, ilave ortak nedenler olmalıdır. Birçok insan otomatik olarak satın almadan dondurma vitrinlerinin önünden geçip gidiyor. O gün başka bir ulaşım aracını kullanmaya karar verdiğiniz için dükkanın önünden geçmiş olabilirsiniz. Ya da ofiste olan bir şey yüzünden o gün kendinizi biraz bunalmış hissediyor olabilirsiniz ve bu yüzden çikolatalı dondurmanın cazibesine daha kolay kapılmış olabilirsiniz.
Bunların hepsi, dondurma yemenize neden olan ortak nedenlerdir. Bazıları sizin dışınızdadır. Bazıları içseldir, üzgün olduğunda rahat yiyecek arama eğilimi gibi.
Determinizm
Stoacı determinizm, evrenin bir düzen içinde işlediği ve bireyin yaşamındaki olayların belirlenmiş bir şekilde gerçekleştiği fikrini içerir. Ancak, bu determinizm anlayışı Stoacılar için bir tür içsel özgürlük ve erdem kazanma çabasıyla birleştirilir. Stoacılar, insanların olaylara karşı tutumlarını kontrol etme ve içsel huzuru bulma konusundaki çabalarını vurgularlar, bu da onların özgür iradelerini kullanmalarını içerir.
Stoacı mantıkçı Chrysippus, bir dizi ortak nedenin yanı sıra evrensel ve yerel nedenlerin olduğu fikrini ortaya atmıştır. İçsel ve dışsal nedenler arasındaki bu ayrımın, yargılara varma ve karar verme yeteneğimizi içeren insanın irade gücünü anlamlandırmak için çok önemli olduğunu fark etti.
Chrysippus, Stoacılığın irade üzerindeki konumunu açıklamak için ilginç bir benzetme kullandı. Her şeye başka bir şey neden oluyorsa, o zaman modern metafizikçilerin deterministik evren dediği yerde yaşadığımız fikrinden başladı. Nedenler etkileri belirler ve etkiler nedenlere göre belirlenir.
Bunu anlamlandırmak için Chrysippus bizi düz bir yüzeye dayanan bir silindiri düşünmeye davet etti. Silindiri iterseniz, yuvarlanır. Silindirin neden yuvarlandığı sorulursa, “çünkü onu ben ittim" dersiniz. Ama bu hikayenin sadece bir parçasıdır. Silindir hızlıca yuvarlanmaya devam eder; çünkü yuvarlanmak silindirlerin doğasında vardır. Bir küp olsaydı, birkaç metre takla atarak gider ya da hareketsiz kalırdı; ama yuvarlanmazdı. Bu nedenle, silindirin yuvarlanması, harici bir olaydan (itme) ve silindirin kendisinin iç yapısından kaynaklanır.
Aynısı, irade için de geçerlidir. Ne zaman bir karar verseniz, kozmik sebep-sonuç ağı işler. Ancak bazı ortak nedenler içseldir ve karakterinizin sonucudur. Karakteriniz, sırayla, dış olaylar ve iç dinamikler tarafından şekillendirilebilir. Gerçekten, Stoacı eğitimin ana noktasını, yargı yetisini iyileştirmenin bir yolu olarak görebiliriz.
Bu anlamda yargılarımız, değerlerimiz ve kararlarımız gerçekten bize aittir. Biz dış nedenlerin zorladığı kuklalar değiliz. Sebep-sonuç ağının bir parçasıyız ve içinde aktif bir rol oynuyoruz.
Stoacı Fizik ve Modern Bilim
Stoacıların kozmosa bakışı ile modern bilimsel bakış arasında farklılıklar olduğu malumdur. Çağdaş bilimsel bakış açısı; materyalizm, evrensel neden-sonuç ve determinizm kavramlarını kabul eder, ancak bazı farklılıklar vardır. En önemli fark şudur: Kozmosun akılla donatılmış canlı bir organizma olduğu, modern bilimle tamamen çelişen bir olgudur.
Modern bilim materyalizm kavramını (her şeyin maddeden oluştuğu) kabul eder. Şerh, madde ile tam olarak ne demek istediğimizde yatmaktadır. Einstein, özel görelilik teorisiyle, madde (veya daha doğrusu kütle) ile enerji arasında bir denklik olduğunu bir şekilde gösterdi. Daha yeni gelişmeler, madde dediğimiz şeyin temel değil, Higgs bozonunun* etkisinden ortaya çıkma olasılığına işaret ediyor. Dolayısıyla, Stoacı konum, ancak madde, fizikçilerin dünyanın en temel bileşeni olarak belirledikleri şeyse kabul edilebilir kalır.
Filozoflar neden-sonuç ilişkisinin ne olduğu üzerine binlerce yıldır tartışmaktadırlar. Felsefi tartışmalar bir yana, nedensellik kavramı, kimya, biyoloji, jeoloji ve diğer bilimlerin yanı sıra fiziğin temel bir kavramıdır.
İnsanlar genellikle kuantum mekaniğine ve kuantum olaylarının sözde temel rastgeleliğine başvurarak deterministik bir evrende yaşadığımız fikrine itiraz ederler. Kuantum mekaniği (fiziği), atom altı parçacıkların hareketlerini ve etkileşimlerini inceleyen temel bir fizik dalıdır; ancak bu etkileşimlerin rastgele mi yoksa katı bir şekilde mi belirlendiği bilinmemektedir. Ancak kuantum mekaniği teorisinin bel kemiğini oluşturan denklemlerin kendileri deterministik özellik taşır; yani analitik çözümleri vardır. Öyleyse, eğer bu denklemler evrenin davranışını tanımlarsa o zaman, en azından bu anlamda, evren deterministiktir.
Son olarak, modern bilime dayanarak, kozmosun akılla donatılmış canlı bir organizma olduğu fikrini yadsırsak, Stoacı takdiri ilahi kavramının da dışlanması gerektiği anlaşılıyor. Bu Stoacı kader (Takdiri ilahi) anlayışı, şeylerin kozmik organizmanın yararına olduğunu söylüyor. Kozmik organizmanın bir parçasıyız; bu yüzden bizim için ne kadar tatsız olursa olsun kozmosa yardım eden her şeyi yapmaktan mutlu olmalıyız anlayışıdır.
Ancak günümüzde evrenin kendisi için iyi olanı yapan canlı bir organizma olduğunu düşünmüyoruz. Bu, başımıza hoş olmayan bir şey gelirse, kendimizi daha büyük organizmanın yararına bu durumda olduğumuzu düşünme rahatlığına sahip olmadığımız anlamına gelir. Nahoş bir olay yaşadığımızda, bu sadece kötü şanstır ve iyi hissettirmez.
Bu, Stoacılığın bir yaşam felsefesi olarak savunulamaz hale geldiği anlamına mı geliyor? Şayet fizik bölümünü makul bir şekilde güncellersek, yaşam felsefesi olarak Stoacı öğretiden fazlasıyla istifade edebiliriz.
Bazı Stoacılarda bunun farkındaydı. Nihai bilgiye sahip olmadıklarını biliyorlardı. Stoacı filozof Marcus Aurelius, Meditasyonlar’ının birkaç yerinde, Stoacı metafiziğin bir kısmının yanlış olma olasılığını açıkça dile getirir. Ancak, bir kısmını yanlış anlamış olsalar bile, Stoacı etikte hala çok değer olduğunu hatırlatır.
Faydalanılan Kaynaklar:
1. John Sellar, (2006), Stoicism
2. Massimo Pigliucci, (2021), Think Like Stoic
3. Jean Brun, (2022), Stoa Felsefesi
4. Jules Evans, (2023), Hayat İçin Felsefe
*Big-bang’den sonra ortaya çıkan ve maddenin temel yapısını oluşturduğu varsayılan parçacık. Özetle her şey parçacıklardan oluşuyor; fakat evren başladığında, hiçbir parçacığın kütlesi yoktu ve hepsi ışık hızında hareket ettiler. Yıldızlar, gezegenler ve yaşam ancak parçacıkların kütlelerini Higgs bozonu ile ilişkili temel bir alandan kazandıkları için ortaya çıktı.
Teşekkürler...
👍🏻
Paylaşım için teşekkürler
Harika bilgilendirme için teşekkürler.