top of page

Stoacı Mantık Nedir?

Stoa Tapınak Resmi
Stoa Mantığı Stoa Felsefesinin Temelidir.

Stoacılar, mantık eğitimini zorunlu görürler, çünkü mantık diğer bütün erdemleri içine alan bir erdemdir. Mantık bilmeyen bir insan doğru çıkarımlar yapamaz, yanlış sonuçlara varır. Mantık, bilge bir insana doğruyu yanlıştan ayırt etme özelliği kazandırır. Onlara göre, mantık aklın hareket yasasıdır ve mantığın kurallarına baş vurmadan akıl hakikati bulamaz.

Stoa ve Aristo'da Mantık

Mantık konusunda stoacılar şartlı önerme ve kıyasları kullanırlar; buradan hareketle yüzlerce sonuca ulaşabilmenin yolunu gösterirler. Oysa Aristoteles, şartlı önerme ve kıyasları önemsemez.

Stoa ve Aristotales Mantığının Kıyaslaması
Aristoteles ve Stoa Mantığının Karşılaştırılması

Mantık konusu Stoacılar için neden önemliydi? Çünkü evrenin akıl ile anlaşılabileceğine; hatta, evrenin bizzat düşünebilen bir akıl (logos) olduğuna inanıyorlardı.

Aristoteles mantığı, antik çağ ve orta çağ boyunca filozofların düşüncesine hükmetti ve bugün hala giriş derslerinde öğretiliyor. Ancak Stoacı mantık yüzyıllardır bilinirken, Polonyalı mantıkçı Jan Lukasiewicz'in önerme mantığı üzerine öncü çalışmasıyla ancak 20’nci yüzyılın başlarında tam olarak takdir edilmeye başlandı.

Stoacı Epistemoloji ve Psikoloji

Stoacılar ayrıca, daha geniş mantık anlayışlarının bir parçası olarak sıkı bir şekilde bütünleşmiş bir epistemoloji (bilgi teorisi) ve psikoloji geliştirdiler. Psikolojiyi, kararlara nasıl ulaştığımızın ve kararlarımızın neden bu kadar sık dünya hakkındaki yanlış yargılara dayandığının açıklanmasında kullandılar.

Aulus Gellius'un 2’nci yüzyılda yazdığı bir kitap olan Attika Gecelerinde (Doğu Batı Yayınları-Ocak 2021) bulunan bir hikaye, Stoacı epistemoloji ve psikolojinin nasıl iç içe geçtiğini gösteriyor. Gellius, deniz yolculuğuna çıkmış Stoacı bir filozoftan bahseder. Birdenbire korkunç bir fırtına kopar ve filozof, gemideki diğer tüm yolcular gibi soluklaşır.

Fırtına sona erdiğinde Gellius, filozofa neden tehlikeye herkesin yaptığı gibi tepki verdiğini sorar; çünkü Stoacılar gerçekten kötü olan tek şeyin ahlaksız davranış olduğunu söylerler. Denizdeki fırtına gibi dış olaylar tarafsızdır yani ne iyi ne de kötüdür.

Stoacı, Epiktetus'un “Söylemler”inin beşinci kitabının bir kopyasını çıkararak (Bu çalışma maalesef günümüze ulaşmamıştır) yanıt verir ve Stoacı izlenim kavramını açıklar. Bir izlenim, duyu algısına ilişkin sahip olduğumuz ilk yargıdır. Örneğin, bir fırtınanın gemiyi dövdüğünü görüyorsunuz ve izleniminiz önermeli olarak şu şekilde ifade edilebilir: "Dışarıda bir fırtına var ve bu kötü bir şey.”

O halde izlenim iki bileşenden oluşur: Fırtınayı gözlerinizin önünde görmenizde olduğu gibi duyusal girdi ve fırtınanın kötü bir şey olduğuna dair anında bir yargı. Bu iki bileşenin bir sonucu olarak, ilk tepkiniz otomatiktir: Korkunun fizyolojik semptomlarını yaşarsınız. Bu otomatik tepkiye Stoacılar ruhun ilk tepkisi adını verirler.

Fakat eğer kendinizi bir Stoacı olarak iyi eğitmişseniz, o zaman modern psikologların “otomatik yargıya bilişsel bir mesafe koyma” olarak adlandırdığı şeyi yapabilirsiniz. Dışarıda gerçekten bir fırtına var, ama bu kötü şeyler olacağı anlamına gelmiyor. Sadece fırtına… Herhangi bir ilave karar için yeni bilgiler ve bu girdilerin incelenmesi gerekir ve ilk yargı çok yersiz olabilir.

Stoacı filozof, Gellius'a (Diğer herhangi bir insan gibi) ruhunun ilk hareketini kontrol edemediğini, bu yüzden solgunlaştığını açıklar. Ama sonra izlenimi inceler ve kendi kendine şöyle söyler: Dışarıda bir fırtına var, ama fırtına benim erdemimi etkilemediği için ne iyi ne de kötüdür. Sonuçta bundan sonra ne olursa olsun barış içindedir.

Bu hikaye, duyguların gerçekten iki unsuru olduğunu ima ediyor. Algılanan bir tehlikeye ilk hareket veya otomatik fizyolojik tepki vardır. Bu, yalnızca örtük veya açık bir şekilde bilişsel bir yargı eklediğimizde tam teşekküllü bir duygu haline gelir: Yalnızca korkmakla kalmaz, aynı zamanda gerçekten de korkmalısınız, çünkü başına kötü şeyler geliyor!

Bu bize Stoacı olarak en güçlü silahı veriyor. Otomatik reaksiyon (Bilinçaltından gelen) bizim kontrolümüz altında olmasa da bilişsel bileşen (Bilinçle kavranan) kontrolümüz altındadır. Bu nedenle, kendi düşüncelerimize meydan okuyabilir ve irrasyonel veya zarar verici izlenimlere boyun eğmemek için kendimizi eğitebiliriz. Bu teknik günümüzde bilişsel davranışçı terapistler tarafından etkin bir şekilde kullanılmaktadır.

Stoacı Bilgi

Bilgi (Stoacılar için episteme (bilimsel bilgi)) sistemik bir bilgi ağının anlaşılmasından veya her şeyin diğer her şeyle nasıl bağlantılı olduğunun anlaşılmasından kaynaklanır. Bu sadece bireysel gerçekleri algılamanın ve bu gerçekler hakkında doğru yargılara varmanın sonucu değildir.

Stoacılar insan bilgisinin nihayetinde duyusal deneyime ve izlenime dayandığını düşünüyorlardı. Ancak duyusal izlenimler ile elde edilen veriler hikayenin yalnızca bir parçasıdır; çünkü yargımız (Oluşturduğumuz varsayımlarda diyebiliriz) görüş oluşturmada önemli bir rol oynar. Dahası, insan katı anlamda bilgiye ancak duyusal deneyimi, sağlam yargıları ve dünyanın doğasına dair kapsamlı bir anlayışı bir araya getirdiğinde ulaşır.

Daha açıkça ifade etmek gerekirse; dış dünyadaki nesneler duyu organlarını etkiler ve zihinde bir izlenim uyandırırlar. İzlenimler zihnin onayını sağlarlarsa ve kalıcı olup imgelere yol açarlarsa, izlenimlerin tekrarı ve zihinde oluşturdukları imge, genel kavramları doğurur. Yani, genel kavramlar deneye dayanırlar.

Stoacılar, doğal eğilim diyebileceğimiz bir şeyin varlığını da kabul ettiler. Epiktetos'a göre insanlar doğal olarak Stoacıların erdem dediği şeye ve bugün sosyal davranış olarak nitelendireceğimiz şeye eğilimlidirler. Bu, neyin iyi olduğuna dair fikrimizin, diğer insanlarla, genellikle bizi yetiştirenlerle yapıcı bir şekilde etkileşime girerek edinildiği anlamına gelir. Bugün hayatımızın çocukluk ve gençlik yıllarında edindiğimiz deneyimler sonucu oluşan yargılarımızın (İnanç ve varsayımlarımızın), hayatımızın ileriki aşamalarında “onaylama önyargısı” olarak önümüze çıktığını ve çoğu zaman bizi rasyonel düşünceden uzaklaştırdığını biliyoruz.

Daha sonra deneyim, büyürken başkalarından aldığımız geri bildirimlerden öğrendiğimiz için bu eğilimi geliştirir. Son olarak, aklın kullanımı bir sıçrama daha yapmamızı ve erdem gibi soyut kavramları düşünmemizi ve tüm insanların temelde aynı olduğu gerçeğini takdir etmemizi sağlar. Bu, gezegenin diğer tarafında yaşayan birinin arkadaşlarınız ve ailenizle aynı ihtiyaç ve isteklere sahip olduğu ve aynı saygı ve haysiyete sahip olması gerektiği anlamına gelir.

O halde stoacı mantık, dünya ve kendimiz hakkında sağlam akıl yürütmenin temelini oluşturur. Buna karşılık, sağlam akıl yürütme bize dünyanın nasıl işlediğini (Stoacı fiziğin ilgi alanı) ve Stoacı etiğin ilgi alanı içinde erdemli bir şekilde nasıl yaşayacağımız hakkında bir fikir verir.

Duygu (Affectus) ve Fikir ilişkisi

Bu yazıda büyük filozof Spinoza’yı da analım. Stoacılar için ilk izlenim otomatiktir ve üzerine yargıyı eklersek tam teşekküllü bir duygu haline gelir. Spinoza’ya göre ise fikir duyguya göre önceliklidir ve bunun çok basit bir nedeni vardır: Korkmak için, istediği kadar belirsiz olsun, istediği kadar karışık olsun, korkulan şeyin bir fikrine sahip olmak gerekir. Demek ki fikrin duyguya göre hem kronolojik hem de mantıksal bir önceliği vardır. Yani temsili düşünme tarzlarının temsili olmayan düşünme tarzlarına önceliği. İşte duygunun dayandığı fikri (varsayımı) anlarsak işleri kolaylaştırmış oluruz.

Faydalanılan Kaynaklar:

1.John Sellar, (2006), Stoicism

2.Massimo Pigliucci, (2021), Think Like Stoic

3.Jean Brun, (2022), Stoa Felsefesi

 

 

 

43 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1 Comment

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
Guest
Apr 12
Rated 5 out of 5 stars.

👏👏

Like
bottom of page