“Biz insanlar idrarımızı asırlar boyunca oturma odamıza boşalttık. Ama yaşam tarzımızı sorgulamak yerine, halının sıvıyı emme gücünü tartışmayı tercih ettik. Ancak şimdi, halının emme kapasitesinin tükenmesiyle birlikte yavaş yavaş uyanmaya başlıyoruz.”
Bu satırlar, yazar Dick C. Fleck’in “GO! Eko-Diktatörlük” romanının önsözünden…
Bu benzetmeye paralel olarak iklim değişikliğinin kaçınılmazlığı ile Gabriel García Márquez’in Kırmızı Pazartesi adlı romanında geçen trajik olaylar arasında da güçlü bir benzerlik kurulabilir. Romanda, herkes Santiago Nasar'ın öldürüleceğini bilmesine rağmen, kimse bu trajediyi önlemek için yeterince müdahale etmez. Bu, kolektif bir hareketsizliği ve olayların kaçınılmazlığını simgeler.
Benzer bir şekilde, iklim değişikliği de dünyanın büyük bir kısmı tarafından bilinen bir tehlike olmasına rağmen, bireyler ve toplumlar yeterli önlemi almaz. Herkes sorunun farkındadır ama etkili eylem eksikliği, bu çevresel felaketi kaçınılmaz hale getirir.
Yine kitabın önsözünde sorunun kökenini yazar açıkça ortaya koyar: “Mesele sistemde (Kapitalist finans ve ekonomi sistemi) bir hata olması değil, mesele kahrolası sistemlerin kendisinin hata olması!”
Yazarın kitapta verdiği en önemli mesaj: iklim değişikliği ile mücadele etmemizin şart olduğu, aksi taktirde kendimizi hiç istemediğimiz bir yerde, bir eko-diktatörlükte bulmamızın kaçınılmaz olduğudur.
"GO! Eko-Diktatörlük," Kitap Özeti ve İncelemesi
Bilim kurgu romanıdır. Kitap, çevresel felaketlerin ardından dünya genelinde yaşanan dramatik değişimlere odaklanıyor ve ekolojik sorunların çözümüne yönelik radikal bir yaklaşımı konu alıyor.
"GO! Eko-Diktatörlük”; George Orwell’in "1984" ve Aldous Huxley’in "Cesur Yeni Dünya" romanlarıyla birçok ortak noktaya sahip ve bu iki bilimkurgu romanı kadar değerlidir. Roman 1994 ve 2009 yıllarında olmak üzere iki defa Alman Bilimkurgu Ödülü’ne layık görülmüştür.
Romanın Konusu ve Ana Teması
Roman, dünyanın ekolojik bir çöküşün eşiğinde olduğu bir gelecekte geçiyor. İnsan faaliyetleri, çevresel dengeleri geri dönülmez şekilde bozmuş ve gezegenin ekosistemleri yok olma noktasına gelmiştir. Küresel ısınma, kaynakların tükenmesi, biyoçeşitliliğin azalması gibi sorunlar, dünya genelinde kaosa yol açmıştır.
Asya ve Afrika kıtasından yoksulluk ve çevre felaketlerinden kaçarak “GO” ülkelerine (Avrupa’ya) gelen insan yığınları sınırlarda şiddetle durdurulmaktadır. Akdeniz lağım çukuruna dönmüştür. Birçok büyük şehrin sular altında kalması an meselesidir. Tropik ormanların sadece yüzde beşi ayakta kalmıştır. İki milyar insan ölmüş; tüm hayvanların yüzde yetmişi, tüm bitkilerin yüzde sekseni yok olmuştur.
Bu bağlamda, bazı liderler radikal bir çözüm bulma amacıyla yeni bir yönetim biçimi arayışına girerler. “Önce Yeryüzü, Sonra İnsan” sloganıyla ”Eko-Diktatörlük” kurulur.
Eko-Diktatörlük eski sanayi ülkeleri olan Avrupa (Almanya, Fransa, İtalya gibi), Kuzey Amerika (ABD ve Kanada) ve Japonya’nın kurduğu çok sert ekolojik yasalara sahip devletler birliğidir. En üst organı Eko-Konsey’dir. Güvenlik güçleri merkezi olarak yönetilmektedir.
Eko-Diktatörlük, çevreyi koruma amacıyla bireysel özgürlükleri kısıtlayan ve ekolojik dengeleri korumak için sert önlemler alan bir yönetim biçimidir. Bu yeni düzen, insanların yaşam tarzlarını tamamen değiştirerek, gezegenin iyileştirilmesine odaklanmaktadır. Bireysel tüketim alışkanlıkları sıkı bir şekilde kontrol edilir, doğa dostu teknolojiler teşvik edilir ve çevreyi kirleten her türlü faaliyet yasaklanır.
Diktatörlüğün on iki temel yasası vardır. Bu yasalar doğaya ve yeryüzüne zarar veren faaliyetleri yasaklamıştır. Yeni kurallara göre her yurttaş çalışmakla yükümlüdür. Para tedavülden kalkmıştır. Hayvanlar ve bitkiler koruma altındadır. İnşaat yapmak, seyahat etmek yasaktır. Elektrik ve su karneyle verilmektedir.
Bu diktatörlükte et tüketmek de yasaktır. Vejetaryen gıda maddeleri devlet tarafından sağlanmaktadır. Gıda ithalatı durdurulmuştur.
Bir numaralı tarım bitkisi kenevirdir. Standart giysiler ve kağıt kenevirden üretilmektedir.
Yönetim çevresel krizler ve doğa felaketleri üzerinden korku yaratılarak halkı manipüle eder. Eko-diktatörlük rejimi, çevreyi koruma gerekçesiyle halkı baskı altında tutar ve propaganda yoluyla kendi varlığını meşrulaştırır.
Teknoloji, çevresel izleme ve denetim için kullanılır. Eko-diktatörlük, ekosistemi korumak adına gelişmiş teknolojilerle bireylerin yaşamını kontrol eder. Bu teknolojiler, ekolojik dengeyi koruma bahanesiyle, insanların hayatlarını mikro düzeyde bile denetler.
Çevresel diktatörlüğe karşı direniş gösteren bireylerin bu direnişleri, baskıcı rejimin gücü karşısında zayıf kalır.
Romanın Karakterleri ve Kahramanı
Romanda diktatörlükten hoşnut olmayan yirmiye yakın karakter yer alır. Bu karakterler dispotik bir gelecekte, iklim değişikliğinin beklenen sonuçlarının yarattığı bir dünyada umutlarını kaybetmeden yaşamak ve düzene direnmek için mücadele ederler.
Bunların içinden Enformasyon Bakanı’nın kız arkadaşı Iris Blume diğerlerine nazaran bir parça öne çıkar. Iris, diktatörlüğün etikten yoksun gerçek yüzünü ortaya çıkaracak araştırmalar yapar ve öğrendiklerini resmi dijital toplantılara sızarak açıklar.
Roman, çevresel bilinçlenme ve ekolojik sürdürülebilirlik gibi temaları ele alırken, insan doğası ve özgürlük kavramlarını da sorgular.
"GO! Eko-Diktatörlük”, 1984” ve “Cesur Yeni Dünya”
"GO! Eko-Diktatörlük" romanı, George Orwell’in "1984" ve Aldous Huxley’in "Cesur Yeni Dünya" romanlarıyla birçok ortak temaya sahiptir. Bu üç eser, distopik dünyalar üzerinden toplum, iktidar, birey özgürlüğü ve yurttaşların kontrolü gibi konuları işler. İşte bu romanlardaki başlıca ortak noktalar:
1. Totaliter Rejimler ve Birey Yaşamının Kontrolü
“1984": "Büyük Birader" (Big Brother) sürekli izleyen, düşünceleri bile kontrol eden bir güçtür.
"Cesur Yeni Dünya”: Kontrol daha incelikli bir şekilde, biyoteknoloji ve sosyal mühendislik yoluyla sağlanır.
"GO! Eko-Diktatörlük": Enformasyon Bakanlığı liderliğinde iklim değişikliği ve ekolojik felaketlerin yarattığı korku, iktidarın bireylerin özgürlüğünü kısıtlaması için kullanılır.
2. Bireysel Özgürlüğün Yok Edilmesi
“1984” : Bireyler, düşünce polisi tarafından izlenir ve en ufak bir aykırı düşünce "düşünce suçu" olarak kabul edilir.
"Cesur Yeni Dünya” : Bireysel özgürlük, haz ve manipülasyonla bastırılır.
“Go! Eko-Diktatörlük”: Çevreyi koruma gerekçesiyle bireysel özgürlükleri sınırlayan, sert ve baskıcı politikalar uygulanır.
3. Propaganda ve Manipülasyon
“1984”: "Gerçek Bakanlığı" aracılığıyla geçmiş ve gerçeklik sürekli olarak değiştirilir.
"Cesur Yeni Dünya”: Propaganda zevk, eğlence ve uyuşturucular yoluyla yapılır. Toplum, tüketim kültürüyle manipüle edilir.
"GO! Eko-Diktatörlük”: “Enformasyon Bakanlığı” vasıtasıyla çevresel krizler ve doğa felaketleri üzerinden korku yaratılarak halk manipüle edilir.
4. Teknoloji ve Sosyal Kontrol
“1984”: Teknoloji, insanların sürekli izlenmesi için kullanılır. Tele-ekranlar ve mikrofonlar, vatandaşların her hareketini denetler.
"Cesur Yeni Dünya": Teknoloji, insanları biyolojik ve zihinsel olarak kontrol etmek için kullanılır. Genetik mühendislik, sosyal uyumu sağlamak için önemli bir araçtır.
"GO! Eko-Diktatörlük": Eko-Diktatörlük, ekosistemi korumak adına gelişmiş teknolojilerle bireylerin yaşamını kontrol eder.
5. Toplumsal Uyumsuzluk ve Direniş
"1984": Winston Smith, rejime karşı bireysel bir direniş göstermeye çalışır, ancak sistem o kadar güçlüdür ki, direnişi bastırılır. Bireyin rejime karşı koyma çabası, trajik bir şekilde sona erer.
"Cesur Yeni Dünya": John, Cesur Yeni Dünya'nın steril ve duygusuz toplumuna karşı çıkar. Ancak onun direnişi de başarısız olur.
"GO! Eko-Diktatörlük": Direniş gösteren bireyler veya grupların eylemleri rejimin gücü karşısında sonuçsuz kalır.
Özetle;
"GO! Eko-Diktatörlük", "1984" ve "Cesur Yeni Dünya" romanları, farklı bağlamlarda da olsa, bireysel özgürlüğün baskı altına alındığı ve toplumun sıkı kontrol altında tutulduğu distopik dünyaları anlatır. Üç eser de birey ile devlet arasındaki çatışmayı, totaliter rejimlerin toplumu nasıl şekillendirdiğini ve özgürlüğün ne kadar kırılgan olduğunu gösterir. Her üç romanda da, özgürlüğün kaybı ve toplumsal kontrolün artması, toplumun ahlaki ve etik çöküşünü beraberinde getirir.
Comments